Kozmetiğin Tarihi

Kozmetiğin Tarihi

Hadi kozmetiğin tarihini inceleyim.

İnsanoğlu, tarih boyunca bedenini güzelleştirmek için çareler aramıştır. Bunun en belirgin örneği, ilkel toplulukların yüzlerini bitkisel veya madensel boyalarla boyamalarıdır. Eski çağlarda yalnız kadınlar değil, erkekler de güzelleşmek için çeşitli yöntemlere başvururlardı. Geçmişin büyük düşünürlerinden Hippokrates, Plutharkos, Herodotos, Büyük Plinius, Paul d’Egine, Ovidius, Galen gibi ünlüler de bu konuya ilgi göstermişlerdir. Dolayısıyla, kozmetik kullanımının geçmişi çok eskilere dayanıyor. Yapılan ilk merhemin reçetesine Ebers papirüsünde rastlanır: Saçları uzatmaya yarayan bu merhem, firavunların birinci hanedanı zamanında, Milattan üç yüz yıl önce, Teta Kralı’nın annesi tarafından hazırlanmıştır. Herodotos’a göre, Seytes kadınları da, servi ve sedir ağaçlarının odunu ile günlüğü, sert bir taşın üzerinde ezerek suyla karıştırıp, bir macun haline getirir ve bu karışımı yüzlerine, bedenlerine sürerlermiş. Bu sıvı ancak ertesi gün çıkarılırmış. Böylece bedenlerinde hoş bir koku kalır, ciltleri de yumuşaklık ve parlaklık kazanırmış. Eski Mısır’da, kadınların göz kapaklarını boyamak için rastık kullandıklarını, Kleopatra’nın cildini beyazlatmak ve yumuşatmak için sütle yıkandığını biliyoruz. Günümüzden 3000 yıl önce, Eski Yunan kadınları, kurşun karbonatla boyanarak, yüzlerini soldurmaya çalışıyorlardı.

Hristiyanlıktan binlerce yıl önce Babilliler ve Mısırlılar yağlı parfümler kullanırlardı. Eski Mısırlılar, banyolarına çeşitli kokular koyar, bedenlerini kille temizlerlerdi. Banyodan çıkınca da ciltlerinin kuru kalmaması için, bedenlerine güzel kokulu yağlarla masaj yaparlardı. Zamanla bu gelenekler, eski Yunan Uygarlığı’na da yayıldı. Aristoteles, Ksenephon gibi filozoflar zamanında, güzelliğe büyük önem verildi. Ortaçağ’da Araplar bu gelenekleri Avrupa’ya geçirdiler. Araplar için kına, her zaman gözde bir saç boyası olmuştur; hala da öyledir. Saç boyalarını, yüze sürülen müstahzarları, banyoya konan tuvalet losyonlarını, Batı ülkelerine Haçlı Seferleri’nden dönenler tanıtmıştır. Eski çağlarda doğu ülkelerinde, kohl denen, antimondan yapılmış bir sürme kullanılırdı. Asurlular ise, gözlerine mavi bir sürme sürerlerdi ve bu rengin, kızgın güneşin olumsuz etkisini hafiflettiğine inanırlardı.

Kokulu yağların yurdu ise Asya ülkeleri olmuştur. Moğol İmparatorluğu zamanında, Hindistan’da pek çok parfüm kullanılırdı. Çinliler de bitkilerden yaptıkları yağları kullanırlardı. Çinliler akupunkturu ilerlettikleri sırada, eski Mısırlılar esanslar üzerinde bilgi edinmeye çalışıyorlar, aynı zamanda yüzlerine beyaz bir renk vermek için, çok az miktarda beyaz kurşun sürüyorlardı. Esans kullanan yalnız Mısırlılar değildi. Babil’de bulunan bir toprak tabletten, Milattan 1800 yıl önce sedir, selvi ve mürsafi ağaçlarının yağının ithal edildiği anlaşılmaktadır. Bu tablet, esans ticaretinin 4000 yıl öncesine dayandığını kanıtlıyor. Eski çağlarda Suriyeli uzmanların, Korintos kentini parfüm yapımı merkezi haline getirdikleri anlaşılıyor. Bu konuyla eski Yunanlılar da ilgilenmiş ve Mısırlılar’dan pek çok şey öğrenmişlerdir. Parfüm sanatını zamanla ilerletmeyi başaran Yunanlılar, çeşitli bileşimler yapmışlardır. O çağın en ünlü parfümü “Magaleion”du. Bu parfüm, yapımcısı Magallum’un adından ötürü böyle adlandırılmıştı.

Romalılar, Yunanlılar’a oranla, parfüm kullanımında daha eli açık davrandılar. Saçlarına, elbiselerine bol bol parfüm sürerlerdi. Yataklarının güzel kokması için de parfümden yararlanırlardı. Roma İmparatorluğu çöktükten sonra kaçan Romalılar; parfüm sanatını beraberlerinde İstanbul ‘a da getirdiler. Böylece Bizans saltanatı, “kokulu” bir saltanat oldu.

Kozmetik müstahzarlarının ilk kez Mısır’da kullanıldığı kanıtlanmıştır. Bundan elli yıl kadar önce, Amerikalı arkeologlar, piramitleri yaptıran Mısır Firavunu Keops’un annesinin mezarını kazdıklarında, çeşitli hazineler buldular. Bunlar arasında güzellik müstahzarları ile dolu bir kutu da vardı. Damıtma, imbikten geçirme işlemi X. yüzyıl sonlarında, Arap fizikçisi İbni Sina tarafından bulunmuştur. Bu büyük bilgin bitkilerin yalnız esansından değil, güzel kokulu sularından da yararlanmasını bilmiştir. Avrupa’ya ilk kez Haçlı Seferleri sırasında getirilmiştir. Bu maddeler Avrupalı bir iş adamının, güzel kokular ise zamanın güzel kadınlarının dikkatini çekince, Avrupa XII. yüzyılda parfüm yapımına başlamıştır. Unutmamalı ki, kozmetik müstahzarları sadece kadınların tekelinde kullanılmamıştır. Kuzey Amerikalı Kızılderililer ve bazı Afrikalı kabileler, ayinlerinde ve toplu danslarda, erkeklerin yüzlerine de türlü boyalar sürerlerdi.

Rönesans çağında yeni bir sınıfın oluşması lükse karşı büyük bir düşkünlük yaratmıştır. XVII. yüzyılda erkeklerin de makyaj yaptığı görülmektedir. XIX. yzyıl sonlarında ve XX. yüzyıl başlarında kozmetik ticareti belirgin bir yön almaya başlamıştır. Yeni keşiflerin; sabunsuz şampuan, soğuk perma ve daha birçok saç, cilt, yüz bakımıyla ilgili kozmetik madde yapımında büyük rolü olmuştur.

Pudraya gelince; ilk olarak M.Ö. 2500 yıllarında, Mısır ve İran’da ortaya çıkmıştır. Cildi beyazlaştırmak için bazı maddeler karıştırılarak, yüze sürülüyordu. Bu karışıma “talak” deniyordu. Bu günkü talk kelimesi, talaktan gelir. Eski Mısırlılar yüzlerini alçı sürerek beyazlaştırırlarmış. Kleopatra’nın da yüzüne bol bol pudra sürdüğü bilinir. Orta çağ’da da yüze soluk bir renk sağlamak için pudra sürülürdü. Zamanla bunun yerini buğdaydan elde edilen nişasta aldı. Daha sonraları ise pudra, pirinçten elde edilmeye başlandı. Fransa kralı XV. Louis zamanında erkek, kadın, çoluk çocuk herkes yüzüne, hatta başına geçirdiği perukaya pudra sürerdi. Pudranın askerlerin kılığında da yer aldığı görülür. Fransızlar devrim sırasında bile, süse karşı eğilimlerini sergilemekten geri kalmamışlardır. Napolyon’ un İtalya Seferi’nde pudra kullandığı bilinir.

19. yüzyıla kadar, yüz beyazlatmada, içinde karbonat, hidroksit ve kurşun oksit bulunan özel bir karışım kullanılıyordu. Her kullanımda bedende biriken bu maddeler, sayısız fiziksel rahatsızlığa neden olur; kimi zaman kasların felç olmasına ya da ölümlere yol açardı. 19. yzyılda bu ölümcül karışımın yerine, içinde çinko oksit bulunan yeni bir yüz pudrası kullanılmaya başlandı. Göz pudrası olarak kurşun ve antimuan sülfür ile birlikte, dudak boyası olarak civa sülfür ve gözlerin parlamasını sağlamak için de güzel avratotu gibi zehirli maddeler kullanılıyordu.

Terlemeyi önleyen ve etken maddesi alüminyum klorür olan koku gidericiler de, 1890′ larda ortaya çıktı. 1940′ larda, yarattığı cilt sorunları nedeniyle, alüminyum klorür yerini, günümüzde de kullanılan alüminyum klorohidrat aldı. Kozmetik endüstrisinin günümüzdeki anlamıyla büyümeye başladığı dönem, 20. yüzyılın başlarıdır. 1910′ lu yıllarla 50′ li yıllar arasında, gazete ve dergilerde çıkan yazılar aracılığıyla, kadınlara, egzersiz, diyet ve kozmetiklerle saç ürünlerinin düzenli kullanımının, kendilerini daha çekici kılacağı anlatıldı. Daha önceleri bu tür güzellik yardımcılarını kullanmanın, ahlaki değerlerle çatıştığı ve kuşkulu çevrelere özgü olduğu düşünülürdü. Sinemanın icadı ve renkli film yönteminin geliştirilmesi; kozmetik endüstrisi açısından bir dönüm noktası oldu. İlk kadın sinema oyuncularından Theda Bara’nın; beyaz perdede, Helena Rubinstein kozmetik ürünleriyle süslenmiş görüntüsü, büyük sansasyon yaratmıştı. Rubinstein, rimeli ve renklendirilmiş pudra kavramını geliştirdi. Fransız sahne sanatçılarından etkilenilerek, gözler çeşitli renklerle gölgelendirilmeye başlandı; dudaklar kırmızıya boyanarak belirginleştiriliyordu. Hollywood’ da makyaj sanatçısı olan Max Factor ise, o dönemlerde, çok çeşitli ürünlerle kozmetik endüstrisine katkıda bulunan bir başka addı. Onun ürünleri, film teknolojisindeki gelişmelerin sonucuydu; çünkü, renkli filmlerde istenen etkilerin yaratılabilmesi için, oyunculara farklı makyajlar yapılması gerekiyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nın da kozmetiğin yaygınlaşmasında önemli rol oynadığı düşünülüyor. 1910′ ların sonunda kadınlar; hem toplumsal hem de ekonomik açıdan özgürleştiler. 1920′ lerde, sinema sayesinde beyaz ten modası tarih oldu; artık, bronz ten modaydı. İkinci Dünya Savaşı sırasında, naylon çorap kıtlığı nedeniyle çıkan “bacak makyajı modası” nın ardından; 1950′ lerde, bronzlaştırıcı ürünlerin reklamlarında artış oldu. Aynı yıllarda, televizyonun yaygınlaşmaya başlamasıyla, Procter&Gamble gibi sabun firmalarının sponsorluk yaptığı bazı radyo programları da, televizyona taşındı. Kozmetik ürünlerinin reklamları yaygınlaştı. 1960′ larda, hem takma kirpiklerin hem de doğal kozmetik ürünlerinin popülerliğinde artış oldu. Doğal ürünler, havuç suyu ve karpuz özü gibi bitki kökenli karışımlara dayanıyordu.

1970′ lerde, ABD’de soyu tükenmekte olan canlıları koruma yasasının yürürlüğe girmesiyle, belli bitkilerin ve hayvanların üretimde kullanılması yasaklandı. Sonraki yıllarda, hem teknolojideki ilerlemeye, hem de kozmetik pazarının doymak bilmeyen açlık duygusuna bağlı olarak, çok daha karmaşık ve çeşitli ürünler üretilmeye başlandı.

KOZMODERMO olarak, tüm bu tarihsel gelişimlerin ve güncel yeniliklerin ışığında, size uygun ve size özel dermokozmetik ürünleri sunmayı ve bilgilendirmeyi hedefliyoruz.

Doğru ve Güvenilir Bilgi Alın
Sağlıklı ve Genç Kalın

“Kozmetiğin tarihi” ile ilgili diğer yazılar

A’dan Z’ye Kozmetik Dermatoloji

Share

Bir yanıt yazın